19 Nisan 2025 Cumartesi

Aort Ameliyatlarında Türkiye Farkı: Dünya Standartlarında Tedavi

Türkiye, aort ameliyatları konusunda dünya standartlarında bir başarıya imza atıyor. Uzmanlar, hem kamu hem de özel sektördeki tam donanımlı merkezlerde, deneyimli hekimler tarafından gerçekleştirilen operasyonların uluslararası düzeyde olduğunu vurguluyor. Özellikle aort diseksiyonu gibi ani ve ölümcül olabilen vakalarda erken tanı ve müdahalenin hayati önem taşıdığı belirtiliyor.

Aort Hastalıkları: Tanı ve Tedavide Gelinen Nokta

Türk Kardiyoloji Derneği Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Ertuğrul Okuyan, aortun vücudun en büyük ve en hayati damarı olduğunu belirterek, kalpten çıkan temiz kanı tüm vücuda dağıttığını ifade ediyor. Aort diseksiyonunun, damarın iç tabakasının yırtılmasıyla başladığını ve kanın damar duvarının orta katmanına sızarak ikinci bir kanal oluşturduğunu anlatıyor. Aort anevrizması ise damar duvarının zayıflaması sonucu gelişen genişleme ve balonlaşma olarak tanımlanıyor.

Prof. Dr. Okuyan, aort diseksiyonu vakalarının genellikle ani başlayan, çok şiddetli göğüs, sırt ya da karın ağrısıyla ortaya çıktığını belirtiyor. Bayılma, nefes darlığı, bulantı, terleme, hatta felç gibi belirtiler de görülebilir. Kalpten çıkan ilk kısımdaki diseksiyonlarda ölüm riski çok yüksek olup, birçok hasta hastaneye ulaşamadan hayatını kaybediyor.

"Aort ameliyatları Türkiye'nin birçok ilinde gerek kamusal gerek özel sektörde tam donanımlı birçok merkezde büyük başarıyla ve uluslararası standartlarda yapılmaktadır." diyen Okuyan, Türk hekimlerinin gerek açık cerrahide gerekse de kapalı yöntemlerde oldukça deneyim sahibi olduğunu vurguluyor. Yıllık vaka sayısının 6 bin ile 7 bin civarında olduğu tahmin ediliyor. Ayrıca, yurt dışından birçok farklı ülkeden hastaların aort tedavisi için Türkiye'ye başvurduğu görülüyor. Bu durum, sağlık sistemimizin ve sağlık personelimizin gücünü ve kalitesini gösteriyor.

Risk Faktörleri ve Korunma Yolları

Aort hastalıklarının erkeklerde kadınlara oranla 2-3 kat daha fazla görüldüğünü belirten Prof. Dr. Okuyan, 50 yaş üzeri kontrolsüz hipertansiyonu olanlar, sigara içen ve bağ dokusu hastalıkları taşıyanlarda riskin oldukça arttığına dikkati çekiyor. Toplumda sık görülen biküspid aort kapağı bulunan bireylerde de anevrizma ve diseksiyon riskinin yüksek olduğunu, bu bireylerin mutlaka düzenli olarak takip edilmesi gerektiğini vurguluyor.

Aort ameliyatı geçiren bir hastanın başarılı operasyon sonrası 3 ila 6 ay arasında normal yaşantısına dönebildiğini anlatan Okuyan, bu süreçte düzenli takip, tansiyon kontrolü ve ilaç tedavisinin önemli olduğunu, sigaranın bırakılması, kilo kontrolü, stresten uzak yaşam ve düzenli egzersizin hayati önem taşıdığını ifade ediyor.

Aort Yırtılmaları: Erken Tanı ve Müdahalenin Önemi

Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez ise aort damarının genişlemesinin yıllık bilgisayarlı tomografi takibiyle izlenmeye başlanmasının, ölümcül yırtılmaların önlenmesinde büyük rol oynadığına işaret ediyor. Aort çapı normalde 3-3,5 santimetre civarındadır. Eğer 4 santimetrenin üzerine çıkarsa yılda bir kez bilgisayarlı tomografiyle kontrol ediyoruz. Bu sayede yırtılmaya fırsat vermeden planlı ameliyatları gerçekleştirebiliyoruz.

Aort yırtılmasının son derece ciddi sonuçlar doğurduğuna dikkati çeken Sönmez, "Aort yırtılması vakalarında hastaların yaklaşık yüzde 30'u olay anında yaşamını kaybediyor. Yüzde 30 ise ameliyat masasında kaybedilebiliyor. Ameliyattan çıkan hastalar ise genellikle çok uzun yoğun bakım süreci geçiriyor ve kalıcı hasarla yaşama dönme ihtimalleri oldukça yüksek oluyor." diye konuşuyor.

Sonuç olarak, Türkiye aort ameliyatları konusunda dünya standartlarında bir başarıya sahip. Erken tanı, düzenli takip ve deneyimli hekimlerin başarılı operasyonları sayesinde birçok hasta sağlığına kavuşuyor. Aort hastalıkları konusunda farkındalığın artması ve risk faktörlerine dikkat edilmesi, bu hayati öneme sahip damar rahatsızlıklarının önüne geçilmesinde büyük rol oynayacaktır.

İlgili Haberler