RTÜK'ten Çifte Standart Mı? Acun ve Demirören Neden Korunuyor?
Aktüel

RTÜK'ten Çifte Standart Mı? Acun ve Demirören Neden Korunuyor?


27 May 20255 dk okuma18 görüntülenmeSon güncelleme: 27 May 2025

Türkiye'de medya dünyası, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK) tarafından uygulanan çifte standart iddialarıyla çalkalanıyor. Muhalif kanallara verilen cezalarla gündeme gelen RTÜK'ün, bazı yandaş kanalların lisanssız yayın yapmasına göz yumduğu öne sürülüyor. Bu durum, kamuoyunda büyük bir tartışma yaratırken, Acun Ilıcalı ve Meltem Demirören gibi isimlerin kanallarının neden korunduğu sorusu akıllara geliyor.

Lisanssız Yayın İddiaları ve Siyasi Boyutu

CHP Manisa Milletvekili Ahmet Vehbi Bakırlıoğlu'nun gündeme getirdiği iddialara göre, bazı televizyon kanalları RTÜK'ten lisans almadan uzun süredir yayın yapıyor. Bakırlıoğlu, bu durumun "çifte standart" ve "siyasi sansür" anlamına geldiğini vurguluyor. TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda da dile getirilen bu iddialara Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy, söz konusu kuruluşların uyarıldığını ve lisans başvuru taleplerinin alındığını belirtmişti. Ancak, aradan geçen zamana rağmen bazı kanallar için hala bir işlem yapılmadığı belirtiliyor.

Bakırlıoğlu, Cumhuriyet'e yaptığı açıklamada, Euro D, TGRT EU, TV 8,5 HD ve Apple TV gibi kanalların RTÜK'ten yayın lisansı almadan yayın yaptığı iddialarını yineledi. Bu kanallardan sadece TGRT EU için lisans başvuru sürecinin başlatıldığı, diğerleri için ise herhangi bir işlem yapılmadığı bilgisi verildi. Bu durum, RTÜK'ün iktidara yakın kanalların kaçak yayınına göz yumduğu ve kamu zararına yol açtığı eleştirilerine neden oluyor. Aynı zamanda, eleştirel yayın yapan kanalların lisans iptali ile tehdit edilmesi de çifte standart iddialarını güçlendiriyor.

Yandaş Kanallar ve Soruşturma Çağrıları

İddiaların odağındaki kanalların sahipleri ise dikkat çekiyor. Euro D'nin sahibi Meltem Demirören, TGRT EU'nun sahibi Ahmet Mücahit Ören, TV 8,5'un sahibi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yakınlığıyla bilinen Acun Ilıcalı. Bu durum, söz konusu kanalların neden lisanssız yayın yapabildiği sorusunu akıllara getiriyor. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin'e yöneltilen sorular arasında, bu kuruluşların faaliyetlerine nasıl izin verildiği ve kuruluş yasasının neden yerine getirilmediği yer alıyor. Yıllardır korsan yayıncılık yapan bu kuruluşları kimin koruduğu ve sahipleri iktidara yakın olmasaydı hala faaliyette olup olamayacakları merak konusu.

6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkındaki Kanun'un 33. Maddesi'ne göre, yayın lisansı almadan yayın yapan gerçek kişiler ile tüzel kişilerin yönetim kurulu üyeleri ve genel müdürü, bir yıldan iki yıla kadar hapis ve bin günden beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılıyor. Bu yasa hükmüne rağmen, bazı kanalların lisanssız yayın yapmaya devam etmesi, RTÜK'ün yetkisini kullanmadığı ve yasalara aykırı davrandığı eleştirilerine neden oluyor.

Medyanın Güvenirliği ve RTÜK'ün Rolü

RTÜK'ün tarafsız ve adil bir şekilde görevini yerine getirmesi, medyanın güvenirliği ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından büyük önem taşıyor. Ancak, son dönemde yaşanan olaylar ve ortaya atılan iddialar, RTÜK'ün bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda soru işaretleri yaratıyor. Bu durum, medyanın iktidar kontrolünde olduğu ve eleştirel seslerin susturulmaya çalışıldığı yönündeki endişeleri artırıyor.

Lisanssız yayın yapan kanallara göz yumulması ve muhalif kanallara ceza yağdırılması, medyanın çeşitliliğini ve ifade özgürlüğünü tehdit ediyor. Bu durum, kamuoyunun farklı görüşlere erişimini engellerken, tek yönlü bir bilgi akışının oluşmasına neden oluyor. RTÜK'ün bu tür uygulamaları, medyanın güvenirliğini zedelerken, demokrasinin temel ilkelerinden olan basın özgürlüğüne de zarar veriyor.

Sonuç

RTÜK'ün çifte standart uyguladığı iddiaları, Türkiye'deki medya düzeninin sorgulanmasına neden oluyor. Acun Ilıcalı ve Meltem Demirören gibi isimlerin kanallarının lisanssız yayın yapmasına göz yumulması, kamuoyunda büyük bir tepkiyle karşılanıyor. Bu durum, RTÜK'ün bağımsızlığı ve tarafsızlığı konusunda ciddi soru işaretleri yaratırken, medyanın güvenirliğini de zedeliyor. Yetkililerin bu iddiaları ciddiye alarak gerekli soruşturmaları başlatması ve sorumluların cezalandırılması, medyanın güvenirliğinin yeniden sağlanması ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi açısından büyük önem taşıyor.