Yapay zeka (YZ), günümüzde sadece bir teknoloji olmanın ötesine geçerek, küresel ekonomiyi yeniden şekillendiren, inovasyonu tetikleyen ve iş modellerini baştan aşağı değiştiren stratejik bir güç olarak öne çıkıyor. Peki, Türkiye bu büyük dönüşümde nerede? İşte yapay zekanın Türkiye'ye etkileri ve geleceğe dair beklentiler...
Yapay Zeka'nın Küresel Ekonomiye Etkisi
Dijitalleşmenin hız kazandığı bu çağda, yapay zeka destekli otomasyon, veri analitiği ve karar alma mekanizmaları, iş dünyasının dinamiklerini kökten değiştirerek küresel rekabetin kurallarını yeniden yazıyor. PwC'nin tahminlerine göre, 2030 yılına gelindiğinde yapay zekanın küresel ekonomiye katkısı 15,7 trilyon dolara ulaşacak. Bu rakam, dünya ekonomisine ikinci bir Çin büyüklüğünde değer eklenmesi anlamına geliyor.
Yapay zekanın ekonomik etkisi, iki temel dinamik üzerinden şekilleniyor:
- Otomasyon ve gelişmiş iş gücü yetkinlikleri sayesinde işletmelerin verimliliği artıyor, hata oranları düşüyor ve maliyetler optimize ediliyor.
- Kişiselleştirilmiş yapay zeka destekli ürün ve hizmetler, tüketici talebini yönlendirerek sürdürülebilir büyüme ve yeni pazar fırsatları yaratıyor.
Bu dönüşüm, geçmişteki sanayi devrimleri ve dijital dönüşüm gibi büyük ekonomik sıçramalarla kıyaslanabilecek bir değişim dalgası yaratıyor. 2023'ün başlarından itibaren üretken yapay zekanın yükselişi, insan-makine etkileşimini derinlemesine dönüştürerek, yapay zekanın iş dünyası, akademi ve günlük yaşamda daha geniş bir kullanım alanına sahip olmasını sağladı.
CEO'ların Yapay Zeka Algısı ve Beklentileri
Küresel eğilimlere bakıldığında, 2024 yılı itibarıyla küresel CEO'ların %70'i, üretken yapay zekayı dönüştürücü bir güç olarak değerlendiriyor. 2025 yılına gelindiğinde ise, yapay zekanın sağladığı faydalar gözlemlenmeye başlansa da, elde edilen kazanımlar beklentilerin bir miktar gerisinde kalmış durumda. Ancak, CEO'ların yapay zekaya olan güveni hala yüksek seviyede.
CEO'ların %56'sı yapay zeka sayesinde verimlilik artışı sağladığını, %32'si gelirlerinin arttığını, %34'ü ise karlılık üzerinde olumlu etkiler gözlemlediğini belirtiyor. Yapay zeka yatırımları, iş gücünü daraltmaktan ziyade genişletiyor. İş gücü büyüme beklentileri 2024'te %13 iken, 2025'te %17'ye yükseldi. Teknoloji şirketleri yapay zekayı yetkinlik geliştirme ve iş gücü eğitimi ile desteklerken, bazı sektörler işten çıkarmaları kaçınılmaz görüyor ve kısa vadeli maliyet avantajını uzun vadeli inovasyonun önüne koyuyor.
Türkiye'de Yapay Zeka Uygulamaları ve Gelecek Beklentileri
Türkiye'de özel sektör, üretken yapay zekanın potansiyelinin farkında olsa da, uygulamaların çoğu hala pilot aşamasında. Şirketlerin %50'si, üretken yapay zekayı sınırlı ölçekte test ederken, yalnızca %6'sı bunu öncelikli bir konu olarak değerlendirmiyor. En yaygın kullanım alanları operasyonel süreçler, müşteri hizmetleri ve ürün/hizmet geliştirme olarak öne çıkıyor. Gelecekteki yatırımlar da, mevcut eğilimlerle paralel şekilde yine operasyonel süreçler, müşteri hizmetleri ve ürün/hizmet geliştirme alanlarına yoğunlaşacak.
Katılımcıların %75'i, üretken yapay zekanın sektörlerinde dönüştürücü bir etki yaratacağına inanıyor ancak bu etkinin orta vadede (3-5 yıl içinde) hissedileceğini öngörüyor. Her dört şirketten üçü, önümüzdeki iki yıl içinde üretken yapay zekayı entegre etmeyi hedefliyor. %45'i, teknoloji ve BT bütçelerinin %10'undan fazlasını üretken yapay zekaya ayırmayı planlıyor. En büyük engeller arasında güvenlik ve gizlilik endişeleri başı çekerken, bunu veri kalitesi sorunları, yüksek maliyetler, belirsiz yatırım getirisi ve yetenek kıtlığı takip ediyor.
Özel sektör, üretken yapay zekaya ilişkin etik yönergelerin ve düzenlemelerin farkında olsa da, uygulama seviyeleri değişiklik gösteriyor. Katılımcıların %88'i, yapay zeka etiği ve uyumluluk gerekliliklerini aktif olarak takip ettiğini belirtiyor. Ancak, bu farkındalık genellikle bilgi edinme düzeyinde kalmakta, dahili süreçlere tam entegrasyon sağlanmamaktadır. En yaygın etik yapay zeka yaklaşımı, çalışan eğitimi ve farkındalık programlarıdır, ancak somut uygulamalar çoğunlukla planlama aşamasında kalmaktadır.
Üretken yapay zeka, bir verimlilik aracı olmaktan çıkıp iş modellerini yeniden tanımlamak için stratejik bir kaldıraç haline geliyor. Erken benimseyen şirketler hız, inovasyon ve veri odaklı karar alma süreçlerinde rekabet avantajı kazanırken geç kalan firmalar rekabet gücünü kaybetme riskiyle karşı karşıya kalacak. Bu dönüşüm, geleneksel iş modellerine bağlı kalan şirketler ile yapay zekayı iş stratejilerine entegre eden şirketler arasındaki uçurumu derinleştirecektir. Stratejik çeviklik, inovasyon yeteneği ve adaptasyon kapasitesi, uzun vadeli rekabet avantajının belirleyici faktörleri olacaktır.