Galata'nın Tarihi Mirası: Sen Jorj Avusturya Hastanesi
İstanbul'un en ikonik semtlerinden biri olan Galata, tarihi dokusuyla her zaman dikkat çekmiştir. Bu semtte yer alan ve 19. yüzyıldan bu yana hizmet veren Sen Jorj Avusturya Hastanesi, sessiz sedasız kapandı. Ancak bu hastane, sadece bir sağlık kurumu olmanın ötesinde, İstanbul'un kolera salgınıyla mücadelesinde önemli bir rol oynamıştı.
Kolera Salgını ve Hastanenin Kuruluşu
1863-1879 yılları arasında İstanbul'u etkisi altına alan kolera salgını, binlerce kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu. Bu dönemde, Avusturya'dan gelen iki rahibenin öncülüğünde kurulan Sen Jorj Hastanesi, salgının kontrol altına alınmasında büyük bir etki yarattı. Hastane, sadece tedavi hizmetleri sunmakla kalmadı, aynı zamanda İstanbul'da disiplinli bir sağlık teşkilatının oluşmasına da katkıda bulundu.
Osmanlı, Avusturya ve Fransız arşivlerine göre, kolera salgını Hindistan'dan başlayarak deniz ve kara yolları üzerinden İstanbul'a ulaştı. Özellikle hacıların kullandığı güzergahlar, hastalığın yayılmasında kritik bir rol oynadı. İstanbul'dan önce Halep ve Bağdat gibi şehirler de salgından ciddi şekilde etkilendi.
Salgınla Mücadelede Alınan Önlemler
1866 yılında İstanbul'da toplanan Dünya Sağlık Konferansı'nda, salgının kaynağı olarak Hicaz bölgesi tespit edildi. Konferansta alınan kararlar doğrultusunda, salgının önlenmesi için karantina tedbirleri artırıldı. Ayrıca, kurban artıklarının açıkta bırakılmasının salgını tetiklediği anlaşıldı ve bu duruma yönelik önlemler alındı:
- Çöplerin düzenli olarak toplanması,
- Kurbanlar için özel tesislerin inşa edilmesi,
- Su kaynaklarının korunması için kurban artıklarının bırakılmasının yasaklanması.
Bu önlemler sayesinde, İstanbul'da kolera salgını büyük ölçüde kontrol altına alındı. Ancak, salgın sırasında 11 bin 631 kişiye bulaşan hastalık, 5 bin 73 kişinin hayatını kaybetmesine neden oldu.
Salgının İstanbul Üzerindeki Etkileri
Kolera salgını, sadece sağlık alanında değil, aynı zamanda belediye ve gümrük faaliyetleri üzerinde de etkili oldu. Osmanlı Devleti, salgınla mücadele için altyapı hizmetlerini geliştirdi ve belediye teşkilatlarını güçlendirdi. Bu süreç, İstanbul'da modern belediyecilik anlayışının temellerini attı.
Tarihçi Sinan Kunaralp'in araştırmalarına göre, kolera salgını sırasında alınan önlemler, salgın sonrasında da etkisini gösterdi. Özellikle hijyen ve altyapı konularında atılan adımlar, İstanbul'un gelecekteki salgınlara karşı daha hazırlıklı olmasını sağladı.
Kolera, Vibrio cholerae adlı bakterinin neden olduğu, kirli su ve gıdalarla bulaşan bir hastalık olarak biliniyor. Şiddetli ishal, kusma ve dehidrasyon gibi belirtilerle kendini gösteren hastalık, tedavi edilmediği takdirde ölümcül sonuçlara yol açabiliyor. Bu nedenle, hijyen koşullarının iyileştirilmesi, kolera gibi salgın hastalıklarla mücadelede en etkili yöntem olarak kabul ediliyor.
Sen Jorj Avusturya Hastanesi'nin kapanması, İstanbul'un sağlık tarihinde bir dönemin sona erdiğini gösteriyor. Ancak, bu hastanenin kolera salgınıyla mücadelede oynadığı rol, İstanbul'un tarihine altın harflerle yazıldı.